Çağımızın en yaygın ve tehlikeli hastalıklarından birisi olan obezitenin tedavisi için her geçen gün yeni ve daha etkili yöntemler geliştirilmektedir. Obezite (aşırı şişmanlık) başlı başına bir hastalık olmasının yanı sıra kalp, damar, kolesterol, şeker gibi pek çok hastalığa da davetiye çıkarmakta ve onları da beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan yaklaşıldığında obezitenin tehlikesi çok daha açık anlaşılabilmektedir. Ayrıca obezite belli bir yaş grubunda değil, çocuk, genç, yaşlı, yetişkin herkeste görülebildiğinden tüm toplumlar için ekstra bir tehlike arz etmektedir. İşte bu açıdan düşünüldüğünde obezite tedavi yöntemleri de her daim yenilenmekte ve geliştirilmektedir. Aynı düzlemde geliştirilen tüp mide ameliyatı, günümüz obezite cerrahisinde en çok kullanılan yöntemlerin başında gelmektedir. Zira tüp mide ameliyatıyla midenin geniş kısmı alınır, mideye muz şekli verilir ve midenin inceliğini koruması için de mide uzunlamasına bir  tüp yerleştirilip mide ona göre kesilir. Bununla birlikte insanlarda açlık hissi uyandıran, onların iştahını açan Ghrelin adlı maddeyi üreten mide alanı da bu operasyonla alınır.  Tüm bunlardan yola çıkılarak tüp mide ameliyatının; obeziteyi tedavi etmek, kişinin doyma eşiğini düşürmek, iştahını azaltmak ve dolayısıyla daha sağlıklı, konforlu ve uzun bir ömür yaşatmak için tüp mide ameliyatı yapıldığını söylemek mümkündür.

• Tüp mide ameliyatı laparoskopi (kapalı ameliyat) şeklinde yapıldığı için ameliyat esnasında sadece milimetrelerle tanımlanabilecek küçük kesiler oluşur. Bu sebeple açık ameliyatlar sonrası yaşanan yaralar, ameliyat izleri, yara ağrısı, acısı çok daha az olur, minimum düzeylere indirilmiş olur. Tüm bunlardan dolayı da hastanın operasyon sonrasında hastanede yatış ve iyileşme de kısalır.

• Tüp mide ameliyatı midenin hacminin % 60-80 oranında küçültüldüğü bir operasyondur. Bu işlemde midenin hacmi küçülürken işlevleri tam fonksiyonla devam etmektedir. Ameliyat sonrasında kişi her besin grubundan küçük miktarlarda tüketir ve bu sayede vücudun ihtiyaç duyduğu enerji alınmış, ancak kilo azalmış olur.

• Midede açlık hormonu olan Ghrelin üretilen bölge ameliyatla alındığı için kişinin iştahı azalır ve dolayısıyla kilo verme işlemi hızlanır. Ancak buna ek olarak kişi kendisini diyet sürecindeki gibi mahrum ve mutsuz hissetmez. Zira fazla yemek hissi kaybolmuştur.

• Mide by pass operasyonu olan pek çok kişi Dumping Semdromu adı verilen problemi yaşarlar. Bu sendromda midenin çok hızlı bir şekilde boşaltılması, çok kısa sürede, çok fazla kalori alınması durumları söz konusudur. Ancak tüp mide ameliyatında mide kapakçığı korunduğu için alınan besinlerin mideyi terk etme süresi ve tokluk hissi süresi uzar.

• Sık karşılaşılan mide sorunlarından birisi olan ülserin yaşanma olasılığı, laparoskopik tüp mide ameliyatı ile en aza indirilir.

• Obezitenin beraberinde ortaya çıkan kalp, damar, şeker, kolesterol hastalıkları ve onlara sebep olan etkenler de tüp mide ameliyatıyla birlikte kısa sürede ortadan kalkar.

• Vücut kitle indeksi 50 ve yukarısında olan kişilere uygulanması gereken cerrahi operasyonlar öncesinde yapılan tüp mide ameliyatı sonraki ameliyatların başarısını da önemli ölçüde artıracaktır.

Tüp mide ameliyatı tüm obez hastaların yaşam kalite ve konforunu artırmakta, ömürlerini uzatmaktadır. Ayrıca obeziteyle birlikte ortaya çıkması muhtemel pek çok hastalık da bu ameliyatla birlikte ortadan kalkabilmektedir. Tüp mide ameliyatının kapalı ameliyat şeklinde gerçekleştirilmesi de hastaya hem estetik, hem iyileşme, hem de sağlık açısından çok büyük avantajlar sağlamaktadır. Ancak ne kadar faydalı ve konforlu olursa olsun tüp mide ameliyatı da sonuç olarak bir cerrahi operasyondur ve dolayısıyla bazı dezavantajlar barındırmaktadır. Örneğin tüp mide ameliyatı sonrasında tüm hastalar ciddi anlamda kilo kaybı yaşarlar. Ancak bu kilo kaybı bazen yetersiz kalabilir. İşte burada asıl önemli olan doktorun tüm öneri ve direktiflerinin harfiyen uygulanmasıdır. Çok aşırı kilolu olan, vücut kitle indeksi 55’in üzerinde olan kişilerde sadece tüp mide ameliyatı değil, arkasından ikinci bir obezite ameliyatı gerekebilmektedir. Tüp mide ameliyatının ardından kişinin beslenme kalitesi ve alışkanlığı çok büyük önem arz etmektedir. Örneğin ameliyat sonrasında sıvı ve kalorisi yüksek besinlerin fazla miktarda tüketilmesi kişinin kilo verme sürecini yavaşlatabilmektedir. Zira bu besinler absorbe edilir. Ayrıca tüp mide ameliyatında midenin geniş olan kısmı, yani % 60-80’lik bölümü baştan sona kadar kesilip, çıkartılmakta ve sonrasında dikilmektedir. Bu sebeple dikişlerin olduğu yerlerden düşük bir ihtimal de olsa kaçaklar oluşması mümkündür.

Tüp mide ameliyatı en gelişmiş cerrahi operasyonlardan birisidir. Bu bakımdan risk içermesi, dezavantaj barındırması gibi olasılıklar diğer pek çok operasyona göre daha düşüktür. Ancak tüm cerrahi müdahalelerde söz konusu olduğu gibi tüp mide ameliyatında da operasyonu gerçekleştiren hekim ve ekipten, işlemin uygulandığı hastane şartlarından, hastanın özel durumlarından kaynaklı riskler mevcuttur. Örneğin boydan boya kesilip dikilen midenin dikiş yerlerinde kaçaklar, bu kaçakların olduğu alanlarda da apseler oluşabilir. Günümüzde bu riskin % 1 civarında olduğu ve genellikle ameliyat sonrasındaki ufak müdahalelerle ortadan kaldırılabildiğini belirtmekte fayda var. Çok nadiren de olsa ameliyat sonrasında oluşan kaçaklardan dolayı yeni bir operasyona ihtiyaç duyulabilmektedir. Burada kaçak olan bölgeye stent takılması yoluna gidilebilir. Tüm bunlardan da anlaşılabileceği gibi tüp mide ameliyatının barındırdığı riskler, en küçük ve orta çaplı cerrahi girişimlerin barındırdığı risklerle aynı risklere sahiptir. Tüp mide ameliyatı dolayısıyla ölüm riskinin binde 3 civarındadır komplikasyon riski %2.8 civarındadır.

Ancak terazinin bir kefesine obez bireyin obezite problemi nedeniyle karşılaşabilecekleri sağlık problemleri ve kalitesiz yaşam düşünüldüğünde terazinin diğer tarafındaki cerrahi risk oranları çok daha düşük kalacaktır.